İnsan zihni hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimizden çok az. Her geçen gün bu oranın bildiklerimiz lehine değiştiğini düşünsek de bu zihnimizin, siz bunu beynimizin işlevi olarak okuyun, yerinde durmaması, kendini geliştirmesi nedeniyle ne kadar doğru, yanıtlanması zor bir soru.
Benim gibi yetmişe doğru yol alanların birçoğunun geçmişte daha fazla yolculuk yapmaya başladığını gözlemliyorum. Hadi bir spekülasyon yapalım: Yaşanan zaman, olası yaşanacak zamanı kat be kat geçince, azalan zaman baskısı, geçmişe dönüp yaşanan zamanla karşılanıyor.
Belki bu nedenledir, gençlikte hakim olan gelecek planlarıyken, ileri yaşlarda geçmişte yaşanan güzel anılar, yapılan acı tatlı şeylerden söz etmek baskın gelir.
İnsan geçmişine döndükçe kendi hakkında, kendine daha çok sorular sormaya başlar. Genelleme ne kadar doğu bilmiyorum ama en azından ben de böyle oluyor.
Aklımın erdiğinden bu yana kendime, kendim hakkında soru sorarım, gerek geri bildirimlerden, gerek değerlerim ve ilkelerim penceresinden bakıp bu soruların yanıtını vermeye ve doğruluğunu anlamaya çalışırım. Yaş ilerleyip soruların arttığından mı, yoksa daha kuşkucu olunduğumdan mı bilemedim, sorulara verdiğim yanıtlardan emin olamamaya başladım.
Halbuki ben tersini bekliyordum. Olgunluğum arttıkça sorular azalacak, kuşkular yerini daha kesin şeylerle değiştirecek, kaygılar yaşamımı birer birer terk edecek…
Tam da böyle olmadı.
Hekimlik mesleğimi aktif olarak yaparken, kaygılarımın işten kaynaklananları, aktif hekimlik bitince kurduğundan, azalırken, varoluşsal kaygılarım, hadi yerli yerinde duruyor demeyim de hatırı sayılır bir yoğunlukta varlıklarını sürdürüyorlar.
Artan sorulara verilen yanıtların tatmin edici olamaması da belki bu varoluşsal kaygıların direncini oluşturuyor diye düşünülebilir.
Ben de öyle düşündüm ve sorularımın yanıtlarını birlikte gözden geçirmek için bir profesyonele başvurdum; tabii ki varoluşçu yöntemle çalışan bir profesyonele…
Biraz denk geldi, yaşı yaşıma da uygundu. Bu durum sadece mesleki olarak değil, yaşanmışlık olarak da sorularıma birlikte daha tatmin edici yanıtlar verebileceğimiz duygusunu uyandırdı bende.
Öyle de oldu.
Görüşmeler devam ettikçe kendimle ilgili sorulara verdiğim yanıtların birçoğunun doğru olduğunu, kendime bir parça mesafe koyabildiğimi keşfettik. Tereddüt azaldı, yanıtlar içselleştirildi. Varoluşsal kaygıların bir kısmı sahneyi terk etti.
Hayat dinamik bir şey, öyle durağan akmıyor. Sahneyi terk edenlerini yerine yenisi gelse de havuz hesabı gibi boşaltan musluğun debisi daha yüksek olduğu için havuzdakiler azalıyor.
Onun yanı sıra farkındalığımın artması benim için ayrı bir kazanım oldu.
Artık mutluluk peşinde koşmaktan, huzuru aramaktan vazgeçtim. Ya da öyle bir çabam var diyelim.
Huzurun da mutluluğun da peşinde koşarken değil, yaşarken, hayatın içinde ‘an’ parçacıkları olarak hissedilebileceğini düşünmeye başladım. Belki de peşlerinden koşarken o hızla o ‘an’ parçacıklarının yanından geçip onları kaçırıyoruz…
Bilemedim…
Yazı başlığını başka bir şey yazmayı düşünerek koymuş ve yazmaya başlamıştım. Şimdi bambaşka bir şeylerden söz ediyor buldum kendimi.
Yine de yazı, konusu farklı olsa da düşüncemi destekleyecek bir mecrada akışını sürdürdü.
Evet;
Oluruna bırakmak bazen iyidir.
Nedim İnce
Altınoluk / 14.10. 2024
Sonbahar
Televizyon programında kayıp olarak aradığı dini nikahlı eşini öldürdü
Mersin’de tekstil atölyesinde yangın: 4 işçi dumandan etkilendi
Muazzez İlmiye Çığ, Mersin’de toprağa verildi
Pazarcı esnafı, belediye başkanının binadan çıkışına izin vermedi
Toroslar Belediyesine esnaf tepkisi
Keçe zemin üzerine yün kullanarak yaptığı eserleri görücüye çıkardı
Aranan şahıs koltuk arkasından çıktı
Mersin’de 208 bin makaron ele geçirildi
Mersin’de binaya yıldırım düştüğü anlar kamerada
Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.